Acıpayam Haber Sitesi

Haber Takip Merkezi – Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi – Ülkenin Nabzını Tutan Site

Tarihin röntgenini çekmek: “Avrat” Değil Kadın

“ÖG” eski Türklerde “ANNE” demekti. ÖG-süz yani annesini kaybedenleri anlatan sözcük de oradan türemişti. Dilin kökeni konusunda, hem meraktan hem de meslek icabı ilgi duyan birisi olarak öğrendiğimde çok etkilenmiştim. Sonra da sözcüğün izini sürdüm ...

Eski Türklerde Annenin Önemi

ÖG olarak bilinen sözcük, eski Türklerde anne anlamına gelmekteydi. ÖG-süz terimi ise annesini kaybetmiş kişileri tanımlamak için kullanılmaktaydı.

Dilin kökeni konusu beni büyük ölçüde etkiledi ve bu konuda hem meraklı hem de mesleğim gereği ilgili birisi olarak derinlemesine araştırmalar yapmaya başladım. Öncelikle sözcüğün kökenine indim ve ilginç birçok noktayla karşılaştım:

* Eğer ÖG / OG anne demekse, buna benzer şekilde ondan doğana da OGUL denilebilir.
* Arı kovanları gibi benzeri bir bakış açısıyla OĞUL VERMEK terimi kullanılır.
* Eğer bu doğruysa, sözcük cinsiyet ayrımı yapmaksızın “çoğalmak” anlamını taşımış olabilir ve hem kız hem de erkek çocuklar için kullanılmış olabilir.
* Bu düşünce akıl yürütme sürecini takiben bir sonraki soruya ulaştırdı. Tarihin hangi döneminde erkeklerin bu sözcüğü benimsemeye başladığı sorusuyla karşılaştım. Oğul, erkek evladın karşılığı nasıl oldu?

Sözcükler aslında bir paradigmayı anlatır. Örneğin, dinlerin dili genellikle erkek odaklı ve hükümranlık içeren bir bakış açısını çağının düşüncelerine göre yansıtır.

Şimdi de kadınlar için kullanılan sıfatlara bir göz atalım: AVRAT Farsça’da çıplaklık anlamına gelirken, Arapça’da cinsellik çağrışımı yaparken asıl anlamı KUSURLU / ZAYIF demektir.

“Nitekim Adem’le birlikte yaratılan ilk kadın Lilith, erkeğine itaat etmediği için sürümden kaldırılmıştır.. Adem’in cennetten kovulma öyküsünde günah, ikinci yaratılışta ise, yılanın kışkırtmasına kapılan Havva’dadır”.
Dil bilimcilerin belirttiğine göre, “KADIN” anlamını yükleyenler eski Türklerdi ve efsanelerinde kadınlara saygı göstermişlerdir. Toplumsal ve hatta idari alanda, “hatun” dedikleri kadınlara yetkiler ve payeler vermişlerdir.
Kadınlar, tarih boyunca pek çok zorlukla karşılaştılar..
Mücadele ettiler.
Ancak henüz yeterli seviyeye ulaşmaktan çok uzak, bazı kazanımlar elde ettiler.

Belki şaşıracaksınız ancak, kız çocuklarına sadece evlilik seçeneği sunulanlar arasında bir zamanlar ben de vardım.
16 yaşından itibaren evlenmem konusunda sürekli baskı gördüm. Gerçek özgürlüğün “hayır” demekte olduğunu savundum ve kararlılıkla “hayır” dedim.

Bu yüzden şimdi, neredeyse 50 yıl sonra geldiğimiz noktaya inanamıyorum.
Bayramlarda kocasına itaat yemini edenler.
Çalışmayı hor görenler.
Hayatın sadece zengin bir koca bulmaya dayalı olduğunu düşünüp kendilerini estetik operasyonlara adamış insanlar.
Ve tüm bunları inanç ve dini bir ritüele dönüştürenler.

“Muhafazakar feminist yazar” olarak tanınan Hidayet Şefkatli Tuksal, özellikle İslam’daki kadın karşıtı söylemi ele almış ve oldukça dikkat çekici bir analizde bulunmuştur. Sonuç olarak, şu tespiti paylaşmıştır:
“Çalıştığım imam hatip lisesinde idarecilerin kadınlara yönelik aşağılayıcı ve kaba tavırlarının temelinde kadınlarla ilgili hadis rivayetlerinin yattığını anladığımda, doktora tezimde kadınlarla ilgili hadisleri incelemeye karar verdim. Ancak, feministlerin bu konuda ne düşündüğünü ve yazdığını merak etmedim, böyle bir tavsiye de almadım. Dokuz yıl boyunca tezime odaklandım. Kadınlarla ilgili tüm hadisleri ve bunların yorumlarını incelemeye çalıştım. Bu süreç beni hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü iyi şeyler ararken, çoğunlukla kötü ve daha kötü şeylerle karşılaştım. Nasıl ele alacağımı bilemedim, şaşkınlık içinde kaldım. Ta ki Fatmagül Berktay’ın ‘Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın” adlı kitabıyla karşılaşana kadar. Ardından her şey netlik kazandı ve kafamdaki puzzle parçaları yerine oturdu. Dinin ataerkil yapısını fark ettim ve bu anlayışla tezimi yazdım.”

Herkes, uzun süre yaşadığı bir düşünce kalıbından kolayca çıkamaz.

Veya her yıl biber gazına ve coplara maruz kalma tehlikesine rağmen Taksim’e çıkan cesur kadınlara katılamaz.
Cesur ve bilgili olmak, sorular sormaktan korkmamak gerekir.
İşte bu nedenle Atatürk’ün izinden giderek.. Aslında hala var olan sol düşüncenin karşısına dikilerek.. Kadınların zihnini açık tutarak, korkuları ve tabuları yıkmalarına yardımcı olmalıyız.
Çünkü okuyup anladıklarında, gerçekleri görebilecekler.
Kadınlara sadece “savaş ganimeti cariye” gibi bakanlar..
Meryem’i bakireyken gebe bırakanlar..
Karısını bir yumurtlama makinesi olarak görenler..
Binlerce yıl boyunca aynı hikayeleri anlattılar.
Artık yeter!>